Suriye’de yaşanan karışıklıklar 3 yılı geride bırakırken kanlı ayaklanmalar, şiddeti artan silahlı çatışmalar iç savaş halini almış durumda. Tüm dünyanın gözleri önünde açıkça katliam yapılıyor. Halihazırda her gün insanlar 50’şer 100’er şehit edilmeye devam ederken toplamda on binlerce Suriyeli yaşamını yitirdi. Esad rejiminin güçleri artık son günlerde özellikle direnişin olduğu şehirleri havadan bombalamanın dışında, katillerini bizzat göndererek savunmasız sivilleri çocuk, kadın, yaşlı demeden toplu olarak katlettiriyor. Sünni El-Beyda köyü ve bunun ardından Tartus'a bağlı Banyas ilçesindeki 7 köye düzenlenen ve 1000’e yakın insanın şehit edildiği saldırılar tarihin en kanlı, en acımasız katliamlarından oldu. Küçük çocuklara bile işkence yapıldı, masumlar katledildi, yakıldı.
Bu sadistliğin, bu psikopatlığın ve gözü dönmüşlüğün tarifi elbette mümkün değil. Dahası zaten kınamak da bir çözüm değil. Gerçekçi olarak, pratikte hangi adımlar atılırsa hızlı sonuç alınır, akan kan durur ilerleyen satırlarda yer vereceğim. Öncelikle Suriye’de yaşanan katliamın perde arkasında kimler var, kısaca bakmamızda yarar var. Hükümetin bu katliamlarda kullandığı iki şer grubu var. Bunlardan biri, Suriye’nin haber alma teşkilatı olan Muhaberat, BAAS rejiminin kollayıcısı, en büyük destekçisi ve belki de bu ülkedeki en büyük katliam örgütlerinden biri. Suriye’deki rejimin devam etmesi gerektiğine saplantılı şekilde inanıyor ve ülkede çok stratejik noktada. Üstelik örgüt, halkın içine de öylesine karışmış durumda ki ülkedeki her şeyi derinden çekip çeviriyor denilebilir. Suriye güçlerinin karanlık kuruluşlarından bir diğeri de baba Hafız Esad’ın oluşturduğu Şebbiha ismindeki örgüt. Şebbiha, rejim yanlısı mafyavari bir yapılanma. Şu anda Suriye’nin genelinde 10 binin üzerinde Şebbiha’nın olduğu düşünülüyor. Esad ailesinin karanlık gücü Şebbihalar toplu cinayetler işliyorlar. Ancak bu illegal yapı, hükümet tarafından rahatlıkla inkar edilebiliyor. İşte bu iki şer odağı halihazırda Suriye’de tam bir korku imparatorluğu kurmuş durumda.
Babadan oğula geçen komünist BAAS dikta rejimi, Suriye’yi hep kendi malı gibi gördü, çoğunluğu Müslüman olan halkı yıllarca ezdi, insanlara zalimce hükmetti. Bugün de aynı yönetimin adamları her yerde masum insanlara ölüm yağdırıyor, işkence ediyor, halkı yaşadıkları yerden göçe zorluyorlar. Esad rejimi Çin, Rusya ve İran tarafından tam destek alıyor. Bir fok balığı öldürüldüğünde yeri göğü birbirine katan Batı dünyası ise, Esad’ın kendi halkına yaptığı katliamlar karşısında, aradan 3 yıl geçmesine rağmen hala sessizliğini koruyor. NATO hala Suriye ile ilgili herhangi bir planımız yok diyor. Ve ne vahimdir ki uygulamaya konulan Müslümanı Müslümana katlettirme projesini koskoca İslam alemi de seyrediyor, vahşeti kınamaktan öteye gidemiyor.
Hatta kimi bağnaz çevreler mezhepçilik yaparak bu kanlı rejimin aktörlerine destek bile oluyorlar. Böylece Nusayri azınlığın Sünni çoğunluğu yönettiği ülkede etnik farklılıklar düşmanlığa dönüştürülüyor ve bölgede oluk gibi Müslüman kanı akıyor. Oysa hangi mezhepten, hangi düşünceden, hangi gruptan olursa olsun bir Müslüman’ın diğer bir Müslüman’a zulmetmesi, düşmanca davranması haramdır. Ne var ki İslam alemi zaten şu an kendi içinde dağınık durumda.
Tüm Müslümanlar güçlerini birleştirse ve İttihad-ı İslam olsa ne Suriye’de ne de dünyanın başka bir yerinde tek bir Müslüman’ın saçının teline dahi kimse dokunmaz, dokunamaz. Allah’ın Kuran’da vaadi, Peygamberimiz (sav)’in bir müjdesi olan İttihad-ı İslam çok yakın bir gelecekte olacak inşaAllah. Bu konuyu yazılarımda ayrıca ele aldığımdan burada kadar değinmekle yetineceğim ve bugün hemen Suriye’deki katliamın durması için atılacak adımlar neler olabilir onlara bakalı Görünen o ki şu an Suriye’de devletin başında Beşar Esad’ın görünmesi sadece sembolik. Suriye’de yaşananlar asıl olarak Suriye derin devletinin talimatlarının yerine getirilmesinden başka bir şey değil. Esad şu an Baas komünist derin devlet yapılanmasının elinde adeta esir konumunda. Çok tedirgin ve panik halde olduğu, korktuğu da gelen haberler arasında.
Bu durumda ilk atılması gereken adım, Esad’a can güvenliği garantisi verilerek eşiyle, çocuklarıyla Suriye’den çıkarılması ve güvenlik içinde yaşayacağı bir ülkeye götürülmesi olabilir. Bu ülke Ürdün olabilir, Rusya olabilir, Türkiye de olabilir. Eğer kendisine intikam ruhuyla yaklaşılmayacağı anlatılarak Esad ikna edilirse, diplomatik yollarla gizlice Şam’dan hemen çıkartılması sağlanabilir. Bu konuda Putin ve Ahmedinejad’la da görüşülerek sonuca gidilebilir. Suriye’de ortak yatışıp durulduktan sonra isterse Esad yine hazırlanıp, demokratik seçimlere katılabilir. Beşar Esad’ın ülkeden çıkması ilk etapta akan kanın durmasına vesile olabilir. Yanı sıra öncelikli alınması gereken tedbirlerden biri de Suriye’ye geniş çaplı ambargo uygulanması, ülkenin havadan, karadan ve denizden olmak üzere ablukaya alınması olabilir. Bu da, Esad rejiminin gücünü kaçınılmaz olarak ciddi ölçüde kısıtlayacaktır. Barışın oluşabilmesi için en temel şart, komünist hükümetin görevden çekilmesi –ki bu ancak Esad’ın ülkeden çıkışıyla mümkün olabilir gibi gözüküyor-, demokratik seçimlere gidilmesi, halkın seçimlere katılarak çoğunluğun oylarıyla iktidarın belirlenmesi şeklinde olabilir. Gerektiği takdirde bir koalisyon hükümeti kurularak farklı fikir ve düşüncelerden temsilciler ülkeyi birlikte yönetebilir. Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki yaşanan bu acı olaylarla, ölümlerle, saldırılarla sadece Suriye halkı değil tüm İslam alemi büyük bir imtihandan geçiyor. Allah bu olaylarla Müslümanları sarsıyor ve uykuda olan büyük bir kesimi de uykudan uyandırıyor. İman edenlerin hamiyeti İslamiyesini harekete geçiriyor. Üzerimize düşen sorumluluk çok ama çok büyük....